Arızalı Araçta Satıcının ve Ekspertizin Sorumluluğu
Arızalı araç alan kişilerin, bu aracın masrafları ve araçta oluşacak değer kaybını, satıcıdan ve ekspertiz incelemesi yaptırmış ise bu ekspertiz firmasından talep edebilecekleri pek bilinmemektedir. Arızalı araç satışları ile ilgilenen hukuk bürosu olarak bu konuda yazdığımız makalelerimizi inceleyebilirsiniz.
Satıcının, satmış olduğu ikinci el aracın arızalarından (ayıplarından) sorumluluğunu 2. (İkinci) El Araç Satışında Satıcının Ayıptan Sorumluluğu isimli makalemizde anlatmıştık.
Yine, ekspertiz hizmeti sunan kişilerin (firmaların) sorumluluğunu ise Ekspertiz Hizmetinden Doğan Tazminat Hakkı isimli makalemizde anlatmıştık.
Aşağıda yer verilen Yargıtay kararı, biri ekspertiz diğeri aracın eski sahibi olmak üzere her iki davalıya birden açılmış davanın sonunda verilen karardır.
Aracı satın alan kişi (davacı), bu aracı, davalılardan araç satıcısının (aracın eski sahibi), herhangi bir arıza olmadığı yönünde verdiği bilgi ve diğer davalıdan aldığı ekspertiz raporuna güvenerek satın aldığını, daha sonra aracı götürdüğü yetkili serviste yapılan kontroller neticesinde, araçta 9.000 TL tamir masrafı ile giderilebilecek nitelikte kusurlar olduğunun ortaya çıktığını iddia ederek; aracın tamir masrafları için 10.000 TL, aracın orjinal ve kusursuz çıkmamasına bağlı olarak ortaya çıkan değer kaybı nedeniyle 10.000TL olmak üzere toplam 20.000 TL’nin davalı satıcıdan (aracın eski sahibinden); ekspertiz incelemesine rağmen söylenmeyen kusurlar nedeniyle tamir masrafı 7.000 TL, aracın orjinal ve kusursuz çıkmamasına bağlı olarak aracın değer kaybı nedeniyle 10.000 TL olmak üzere toplam 17.000 TL’nin diğer davalı şirketten tahsilini talep etmiştir.
Öncelikle, burada hatalı bir şekilde dava açıldığını görmekteyiz. Ayıplı aracı satın alan davacı, aracın tamir masrafı ile bu tamir nedeniyle aracın uğrayacağı değer kaybının tahsiline yönelik dava açabilir. Burada herhangi bir yanlış yoktur. Yanlış olan, bu zararların her iki davalının birlikte sorumluluğuna dayanarak tek bir seferde ödetilmesi amacıyla değil de her iki davalıdan ayrı ayrı tahsil edilme gayesindedir. Davacı burada zararlarını her iki davalının sorumluluğu talebi ile açmamış her iki davalıdan ayrı ayrı tahsil etmeye yönelik açmıştır.
İlk derece mahkemesi tarafından verilen ilk karar, bu gerekçeler ile haklı olarak, Yargıtay tarafından 2018 yılında bozulmuştur.
Bozma sonrası verilen kararda ise bu kez yine hatalı şekilde, alıcının da bu aracın kusurlarının bir kısmından sorumlu olduğu gerekçesiyle hüküm kurulmuştur. Mahkemenin bu hatalı kararı bu kez alıcının bir takım haklarına kavuşamamasına sebep olmuştur. Oysa ki satıcının ayıptan sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu teşkil etmediği gözetilmeli idi. Yani satıcı, satmış olduğu aracın ayıplarını bilmese dahi sorumludur.
Hal böyle olunca, Yargıtay, bu kararı tekrar bozmuş ve davalı araç satıcısının, satış anında araçta bulunan ayıplardan, davalı ekspertizin ise inceleme tarihinde araçta mevcut olmasına rağmen yapılan inceleme sırasında tespit edilmesi gerekip tespit edilmeyen ayıplar nedeniyle sorumlu olduğunu ifade etmiştir.
Özetle, ikinci el bir araç satan kişi, ister bu aracın ayıplarını bilsin isterse bilmesin satıcıya karşı sorumludur. Yine aynı şekilde ekspertiz hizmeti sunan yerler de yaptıkları incelemede tespit etmeleri gerektiği halde tespit edemedikleri ayıplardan dolayı satıcıya karşı sorumludur. Satıcı ile ekspertiz hizmeti sunan kişinin sorumluluğu birbiriyle yarışan sorumluluktur. Başka bir deyişle aracı satın kişi, bu zararlarından her iki davalıyı sorumlu tutabilirse de her iki davalıyı ayrı ayrı sorumlu tutmak kaydı ile dava açamaz.
Kararın tam metni şu şekildedir:
Yazı için teşekkür ederim. Eksper raporunda tespit edilen kusurların alıcı tarafından bilindiği ve satıcının sorumluluğunu ortadan kaldırdığı yönünde yazılar okudum.
Peki ekspertiz raporu yalnızca teknik ibareler içeriyorsa ve yazmış olduğu tespitlerin araçta ne tür arızalara yol açabileceği hakkında detaylı bir aydınlatma yapılmamışsa; otomobil tekniğine ve parçalarına hakim olması kendisinden beklenemeyen alıcının yalnızca teknik terimlerden oluşan yüzeysel raporunun alıcının bilgilendirilmesi açısından yeterli olduğu düşünülebilir mi?